Suyun akışını değiştiren, bir milletin nefesine yön veren bir lideri nasıl unutur bir insan, hakkında kötü söz söylemeye nasıl yeltenir, onu anmak ya da anlamak arasında ki fark nedir?
Senelerdir bu soruları soruyoruz kendimize, sürekli farklı cevaplar buluyoruz güzel sözler söylüyoruz, yeni çıkarımlarda yapıyoruz zaman zaman ama bir şeyi aşamıyoruz; onu fikirsel olarak unutmaktan değil de beden olarak unutma korkumuz daha fazla belli ediyor her sene kendini. Kimseyi suçlayamayız tabi ki bunun için çünkü karşımızda bulananlar, ona saldırının görünür kısmını fiziksel olarak yapıyorlar.
86 yıl önce bugün, dünya tarihinin müttefik güçlerce yazılmaya çalışılan o makus talihimize, dur diyen ve bizden yeni bir çağdaş dünya yaratan Türk Milletinin Atasını sonsuz dinlenmeye yolcu ettik. İki şey vardı sonsuzluğa giderken milletinden beklediği, çok partili bir Türkiye siyasi hayatı ve Hatay’ın anavatana katılması. Ne mutlu ki ona ikisi de gerçekleşti fakat en büyük iki dileğinden biri olan çok partili siyasi hayatın birtakım temsilcileri onun mirasını onun hiç istemediği şekillerde sahiplendiler.
Kendi eliyle Türk siyasal hayatına kazandırdığı ve daha sonra milletin en yetkili temsil makamlarında bulunmuş biri, onun en büyük mücadelesini verdiği devrimlerini ikiye böldü.
Halkın benimsedikleri var benimsemedikleri var dedi yetmedi milletin efendisi yapmaya çalıştığı köylüsüne toprak reformuyla toprak gitmesini engelledi.
Başka bir tanesi çıktı, güya ülke onun için Atatürkçü düşüncenin rayından çıkmış durumdaydı, darbe yaptı, yönetimi ele aldı. Sonra rejimimizin en büyük düşman ülkelerinden birinde bulunan karşı şeritaçı bir İslam örgütüne, yurt dışındaki din görevlilerinin maaşını ödetti.
İki tanesi var onlar zaten evlere şenlik. Birinin yolsuzluk dosyalarını düşürmek kaydıyla iktidar oldular.
Birisinin iktidarında rejimin altının oyulması gerektiği milletvekilleri düzeyinde söylerken, diğerinin ise partisinin yöneticileri Kemalist aydınların cinayetlerini örtmekle hizmetlerini sürdürürken bir yandan da çetelerle memlekete yön vermeye çalışıyordu.
Buna direnmek isteyen kim varsa bir şekilde yoldan çekildi. Kiminin arabasının altına bomba koydular, kimini karanlık köşelerde vurdular. Bir süre direndi bizden öncekiler bir süre bizde hatırladık ama unuttuk tabi bazı mücadelelerin nasıl başladığını…
Atatürk’ün 10. Yıl nutkundan istek üzerine çıkardığı bir bölüm vardı hatırlarsanız; Bu söylediklerim hakikat olduğu gün, senden (Türk Milleti'nden) ve bütün medeni beşeriyetten (uygar insanlık âleminden) dileğim şudur: Beni hatırlayınız!"
Bireysel olarak hatırlanmak istenmiyordu belki de. Milletiyle verdiği mücadele ve o mücadelenin üzerine kurduğu ülkesini ve devrimlerinin hatırlanmasını istiyordu. Bizden öncekiler unutmuş ya da mücadeleleri yetmemiş olabilir ama biz artık unutmayalım mücadele etmekten geri durmayalım.
86 yıl önce sonsuzluğa uğurladığımız büyük Atatürk;
Seni mücadelene olan inancının en büyük ispatı olan Türkiye Cumhuriyeti’ni, muasır medeniyetler seviyesine çıkarmak için attığımız her adımda hatırlayacağız…
Comments